Haber

İstanbul “Deprem Bilim Yüksek Kurulu” Toplantısında konuşan İmamoğlu: Bedeli ne olursa olsun İstanbul’a ve İstanbullulara bu faciayı yaşatmak için…

İstanbulBüyükşehir Belediyesi (İBB) Lideri Ekrem İmamoğlu, İstanbul Beklenen depreme hazırlanmak için bilim insanlarını ve uzmanları bir araya getirdi. İmamoğlu, “Destek için gittik. Gitmeye devam edeceğiz. Gördüklerim, tanık olduklarım benim için de bir iç hesaplaşma sürecini başlattı. O iç yüzleşmenin en önemli sonucu şu: İstanbulDeğeri ne olursa olsun İstanbul’un ve İstanbulluların yaşatılmasına izin vermeyeceğim.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından İBB’nin çağrısıyla görüşerek, ” İstanbulSarsıntı Bilim Üst Kurulu, 15 Şubat’ta AKOM’da gerçekleştirdiği toplantının ardından, alanında uzman isimlerin katılımıyla ikinci kez Florya’daki İstanbul Planlama Ajansı yerleşkesinde toplandı.

Toplantıya; CHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Açıkel, Onursal Adıgüzel, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Türkiye’nin önde gelen beyin sarsıntısı bilim insanları Prof. Haluk Eyidoğan, milletvekilleri, belediye başkanları ve çeşitli oda ve STK temsilcileri katıldı. “İstanbul Deprem Çalışma Grubu” toplantısının açılışında konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, şunları söyledi:

“TÜRKİYE DEPREM ÜLKESİDİR, İSTANBUL SALGIN ŞEHRİDİR BİN YILDIR BÖYLE OLDU VE BUNDAN SONRA BİNLERCE YIL BÖYLE OLACAK: Bugün burada hepimizi sarsan, onbinlerce insanın hayatını kaybetmesine, yüz binlercesinin yaralanmasına ve evsiz kalmasına neden olan; Pek çok eşsiz ve kadim yerleşimi coğrafyadan neredeyse tamamen silip süpüren depremin ardından birlikteyiz. Aslında bugün gündemimizde olan hiçbir bahis bizim için, özellikle de bu salondaki bilim adamlarımız için ne yeni bir bahis ne de unutulmuş bir konu. Türkiye bir şoklar ülkesi, İstanbul bir şoklar şehri, binlerce yıldır böyle, bundan binlerce yıl sonra da böyle olacak. Bunlar çok uzun zamandır çok iyi bildiğimiz basit gerçekler, burada bunları bize tek tek anlatan bilim adamlarımız var. Asla değiştiremeyeceğimiz, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz gerçekler. Maalesef bunlar devlet olarak, kurumlar olarak, vatandaş olarak üzerimizi örtmekle yetindiğimiz apaçık gerçeklerdir. ve kendine her hatırlattığında bu ülkenin vatandaşları için bizim için çok ağır, çok acı bir durum ortaya çıkıyor.

GÖRÜNÜR GELECEKTE İSTANBUL BÜYÜK BİR RİSKLE KARŞILAŞIYOR: 99’dan bu yana en az bizi yakan ve yakmış olan 7-8 acı felaketi şöyle sıralayabiliriz. Buna rağmen bugün onbinlerce insanın hayatını kaybettiği bir afetten bahsediyoruz ve İstanbul’umuzun eksiklerini bir gündemle toparlarsak bu bizim için çok acı. Maalesef devlet olarak kurumlar olarak üstünü örtmek olarak nitelendirdiğimiz bu gerçekler karşısındaki duruşumuzun da bir özeti niteliğindedir. Çoğu zaman görmezden geldiğimiz ve ısrarla anlamak istemediğimiz bu çıplak gerçekleri, çoğu zaman bize kendilerini hatırlatmalarına rağmen unutturmayı başarmış olmamız çok üzücü. ve kendisine her hatırlattığında faturası çok ağır ve çok acıdır. Bugün buraya gelmemizin sebebi ve ortak paydası, bu apaçık gerçeklerin altını çok kıymetli ve acı bir şekilde çizebilmek ve önümüze o gözle bakabilmektir. İstanbul’un yakın gelecekte neler olacağını derinlemesine konuşmak yetmez, harekete geçmek de şart. Çünkü bugün İstanbul Planlama Teşkilatında bulunan veya olmayan tüm uzmanlar; Saygıdeğer akademisyenlerin de hemfikir olduğu ve sık sık uyardığı gibi, hepimizin evi olan İstanbul kadim kenti yakın gelecekte büyük bir riskle karşı karşıyadır. Karşı karşıya olduğumuz depremin olacağı kesin ama ne zaman olacağı ve etkisinin ne olacağı kesin değil. Ne kadar rahatlatmak istesek de bugün İstanbul’un her noktasındaki vatandaşlarımız bunun ızdırabını yaşıyor.

BİZ MİLLET OLARAK ŞUNLARI ÇABUK UNUTUYORUZ: İnanın yaptığımız tüm araştırmalarda çok ilginç, en çok acı çeken kesinlikle 25 yaş altı. 25 yaş altı çocuğumuzun konuşabilmesi çok ilginçtir. Halkımızın en büyük endişesi, konutlarının beklenen depreme karşı dayanıklı olup olmamasıdır. Elbette sadece üst yapıdan bahsetmiyoruz. İstanbulluların koşuşturması meskenleriyle de sınırlı değil. Hemşerilerimiz de İstanbul’un sokağı, mahallesi, sevdiklerinin yaşadığı yerler, tarihi yapıları konusunda endişeli. İş yerleriyle, kamu binalarıyla, köprüleriyle, üst geçitleriyle tüm İstanbul’u ilgilendiriyor. Ama bu korku bugün için çok yüksek. Çünkü biz millet olarak çabuk unutuyoruz. Muhtemelen, aksilikleri unutmak istiyoruz. Ancak az önce söylediğim o basit gerçek, biz unutsak da, unutmak istesek de ortadan kaybolmuyor. Tüm duvarlarıyla orada duruyor. Acele etme duygumuzun nasıl çalıştığı ve boyutu hakkında fikir vermesi açısından bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

BU ÜLKENİN HİÇBİR YÖNETİCİSİ HER ŞEYİ OLMADAN DEVAM EDEMEZ: İBB olarak görevlendirdiğimiz gruplarımız, son üç yılda şehrin riskli her ilçe ve mahallesindeki binaların risk durumunu tespit etmek için 107 bin binayı tek tek ziyaret etti. Ancak acı bir gerçek var ki o ziyaretlerde sadece 29 bin binada oturan vatandaşlarımız binalarının incelenmesini kabul etti. yüzleşmek istemiyoruz . Ancak Kahramanmaraş Depremi sonrası bize başvuran vatandaşlarımızın sayısı birkaç gün içinde 100 bine ulaştı. Bu acıları yaşamak ve hatırlamak mı? Yoksa bu acı ve basit gerçekle gerçek zamanlı olarak yüzleşmek ve gerçek bir yolculuğu anlatmak mı? Dolayısıyla bu endişeyi hafife alma lüksümüz yok elbette. Kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Vatandaşlarımız rahatsız olmakta haklı. Daha önce gerekli önlemlerin alınmadığı, hızlı ve yeterli müdahalenin yapılmadığı bir afet ve kaos ortamında, hiçbir koşulda kabul edilmesi mümkün olmayan koşullarda binlerce insanımızı kaybettik. Bu görüntüyü gören hiçbir vatandaşımız özellikle deprem bölgelerinde yaşıyorsa hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edemez. Aynı şekilde bu ülkenin hiçbir hükümdarı hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez. Hiçbir şey aynı olamaz.

HEPİMİZİN BAŞIMIZI ELLERİMİZİN ORTASINDA TUTMAMIZ VE ÖNEMLİ ŞEKİLDE DÜŞÜNMEMİZ GEREKİYOR: Yaşadığımız bu büyük felaket, beyin sarsıntısı sorununa devlet ve millet olarak bakış açımızın yanlışlığının ispatıdır. Bu duyguya özel olarak kimseyi dahil etmiyorum ve kimseyi ayrıcalıklı bir şekilde bu duygudan dışlamıyorum. kapsayıcı konuşuyorum. Hepimizi kapsayan bir duyguyla bundan bahsediyorum. Bu yüzden hepimizin başımızı ellerimizin arasına alıp ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor. Bu büyük felaket, bu inanılmaz yıkım bizi canlı bir biçimde kendimize getirmeli. Her birimizi, devleti ve yerel yönetimleri yöneten yöneticiler. Akademisyenleri, sivil toplum yöneticilerini ve her bir vatandaşımızı her şeyi yeniden düşünmeye teşvik etmelidir. Ama her şeyden önce yetki kullanan, karar veren ve bütçeyi kullanan insanlar, yani biz. Siyasetin zirvesinden arama kurtarmadan sorumlu idarelere kadar hepimiz. Herkesi yeniden düşünmek, yeniden tasarlamak ve akla, bilime ve şokun yalın gerçeğinin biz insanlığa tarih boyunca binlerce kez ödediği faturaya bakmak. S İl baştan karar vermeli. Ülkemizin ve şehirlerimizin yönetimini üstlenen herkes, hepimiz, her birimiz bize yetki veren vatandaşlarımızla senet imzaladık.

BAHT OLARAK TAHMİN ETMEYELİM VE AKIL İLE BİLİM YAPMAYALIM: Vatandaş canını, malını, sevdiklerini, umutlarını, hayallerini biz yöneticilere emanet etti. Bu güveni koruyacağımızın sözünü verdik. Yönetimin anlamı budur. Yöneticiliğin ahlakı ve onuru böyle bir bakış açısını gerektirir. Ama burada başka bir basit gerçeği tekrarlayalım. Vatandaşın bize yüklediği sorumluluk hiçbir yöneticinin tek başına kaldıramayacağı kadar büyük. Merkezi yönetim, yerel yönetim, akademi, sivil toplum fark etmeksizin aklın ve bilimin yolundan gittiğimizde güçlerimizi birleştirdiğimizde çözemeyeceğimiz sorun yoktur. O halde şans olarak nitelendirip bilim ve akılla alay etmeyelim. Ben bu umut ve bu kararlılık içindeyim. İlk günden beri hem açık ortamlarda, hem yazılı ve görsel medyada, hem de dijital ortamda defalarca davet edildim. Gerekirse, ender durumlarda sözlü ve yazılı olarak tekrarlanan bir davette bulundum. Cumhurbaşkanlığı, bakanlık, valilik, AFAD fark etmeksizin her kurumla, her ortamda, koşulsuz ve kuralsız çalışmak istediğimizi söyledim. Bunun tarihin, bilimin ve siyasi sorumluluğun gereği olduğunu söylemeye devam edeceğim.

BU ANLAYIŞ İÇERİSİNDE İSTANBUL’DA YENİ BİR DÖNEME ADIM ATIYORUZ: Çünkü görüyorum ki hem İstanbul olarak hem de ülke olarak ancak bu şekilde tüm zorlukların üstesinden gelebiliriz. Bu ülkenin insanlarının neler başarabileceğini çok iyi biliyorum. Tek ihtiyacımız olan iş. Birlikte, cesaretle ve özveriyle çalışmak. Bu anlayışla İstanbul’da yeni bir döneme adım atıyoruz. Önümüzdeki günlerde çok kapsamlı bir açıklamayı, çalışmalarımızı ve yol haritamızı paylaşarak vatandaşlarımızı bir seferberlik sürecine davet edeceğim. Bu açıklamayı daha önce de yapabilirdim ama bu büyük felaketin ardından öğrendiklerimizle ilgili siz değerli uzmanlarımızın değerlendirme ve önerilerini alarak bilimsel aklın gösterdiği yolda yaklaşımımızı ve yol haritamızı daha etkin hale getirmek istedik. . Bu konudaki değerlendirmemi tamamlarken şunu belirteyim; Beyin sarsıntısı bölgemize sık sık gittim. Bir dayanak sağlamak için oraya gittik. gitmeye devam edeceğiz. Gördüklerim ve tanık olduklarım aynı zamanda benim için bir içsel hesaplaşma sürecini de başlattı. O iç hesaplaşmadan çıkan en değerli sonuç şudur: Her ne olursa olsun İstanbul’un ve İstanbulluların bu trajediyi yaşamasına izin vermeyeceğim, bunu hepinizin huzurunda beyan ediyor ve bir konuşma yapıyorum. Bu bağlamda gerçekçi bir yaklaşıma, samimiyetle durumu paylaşmaya, depremin yıkıcılığına karşı mücadelemizde bilimsel aklı öne çıkarmaya, toplumun ve devletin tüm güçlerini seferber etmeye ve bu çaba için kaynakları en geniş şekilde seferber etmeye ihtiyacımız var. ve en etkili yol.

BU BİR GERÇEK; İSTANBUL SALGASI DİYE BİR ŞEY YOK GERÇEKTEN SORUN TÜM MARMARA BÖLGESİNİ KAPSYOR:

SORUNLU BİNALARIMIZI GÜÇLENDİRMENİN FATURASI 360 MİLYAR LİRA. BU İBB’NİN YILLIK BÜTÇESİNİN YAKLAŞIK ÜÇ KATIDIR: Dördüncü boyut olarak bilgilendirmeye ve şeffaflığa büyük önem veriyoruz. Yalnızca beyin sarsıntısına odaklanan bir web sitesi açıyoruz. Buradan toplum ve uzmanlar için değerli ve gerekli her türlü bilgiyi en hızlı şekilde paylaşacağız. Her seferinde görüyoruz. Spekülatif haberler ve manipülasyonlar toplumu gereksiz paniğe ve soru işaretlerine sürüklemektedir. Bunu kesinlikle yapacağız; Sarsıntıyla ilgili en ufak bir gelişme veya belirsizlik olduğunda vatandaşlarımız bu siteye girdiklerinde yanlış bilgilere ulaşacakları gerçek bilgileri göreceklerdir. Mali yönü en sona bıraktım. Şeffaflık, şeffaflık dedim. Gerçekçi olacaksak, baştan kabul edelim. Bugün İstanbul’u elinden gelenin en iyisini yaparak depreme hazır hale getirmek, Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının üzerinde bir kaynağa ihtiyaç duyuyor. Bir evin maliyetinin en iyimser haliyle 1 milyon liranın üzerinde olduğu bir ortamda sadece bina stoğu olarak 90 bin ağır hasarlı ya da çok ağır hasarlı binadan bahsediyoruz. Bu binalar tek bir konut değil, her birinin birçok bağımsız birimi var. Çok iyimser bir şekilde bina başına 4 bağımsız birim varsayarsak, sadece eski yapılarımızı sağlam hale getirmenin faturası 360 milyar lira. Şunu söyleyeyim, bu İBB’nin yıllık bütçesinin neredeyse üç katı.

HEP BİRLİKTE DEPREM BÖLGESİNİ, İSTANBUL GİBİ DEPREM TEHLİKESİYLE YAŞAYAN BÖLGE VE ŞEHİRLERİ RAHATLATALIM: Biliyoruz ki depreme hazırlıklı olmak sadece bu binaları güçlendirmekten ibaret değil, giderek daha pahalı işler yapmak zorunda kalıyoruz. Ben sadece alt yapıdan üst yapıya diye anlattım. İSKİ’nin altyapısı, İGDAŞ’ın altyapısı ya da daha birçok konuyu içeriyor. Artık seferberlik zamanı diyoruz. Dört bir yandan halkımız ellerinden geleni yaparak yardıma koştular ve koşmaya devam ediyorlar. Acı ve büyük felaket zamanlarında insanlar, haneler, toplumlar ön plana çıkar. Çelişkiler, birikmiş düşmanlıklar, kırgınlıklar aşılır. Buradan hükümetimize bir davette bulunmak istiyorum. Hem deprem bölgesini hem de İstanbul gibi deprem tehdidi altında yaşayan bölge ve şehirleri hep birlikte rahatlatalım. İstanbul, aşağı yukarı Türkiye ekonomisinin bel kemiği, GSMH’nin en az 1/3’ü bu bölgede üretiliyor. Nüfusunun yaklaşık ¼’ü İstanbul ve çevresinde yaşıyor. Tarihi-kültürel mirasının en pahalı öğeleri bu antik kenttedir. Geçmişte yaşanan bu birikim ve ağırlaşma nedeniyle İstanbul sözde büyük ölçekli projelerin hedefi haline geldi.

DEPREM GÜNLERİNDE BİLE PİSTLERE AĞAÇLAR BOYALARAK ELEKTRİKLİ MİLLİ BAHÇE YAPILIYOR: Yer yer ormanlar ve su havzaları tahrip edilerek yapılan 3. Havalimanı duruyor. O havalimanının yapım süreci için 10 milyar dolarlık bir fon kullanıldı. Günün sonunda depremle mücadele sürecinde 30-40 milyar dolarlık bir kaynağa denk gelen bir yatırımdan bahsediyoruz. Yapılan yatırımlara baktığımızda, yapılan çalışmaları gördüğümüzde aynı zamanda çalışan bir havalimanını da elemiş olduk. Bu sarsıntının olduğu günlerde bile insanlar yolların üzerine manzaradan anlayan anlamsız ağaçlar dikerek Millet Bahçesi kurmaya çalışıyor. Milyonlarca İstanbullu’nun büyük bir korku içinde yaşadığı bir dönemde buradan bir davet yapmak istiyorum. Gelin bu seferberlik ve milli birlik anında bir büyük proje daha yapalım. Cumhuriyet tarihinin en büyük projesini yapalım. O büyük projeyi çölün ortasında bir coğrafyada yapmayalım. 100 milyar doları insansız bir toprağa gömmeyelim. Bu ülkede Kanal İstanbul gibi anlamsız işlere bu şehirde gerek yok. Bu kez insanımıza yatırım yapalım. Hayatta olan ve yaşayacak olan insanlarımız için yapalım. Devletin anlamının halkını yaşatmak olduğunu kadim tarihimizden hepimiz çok iyi biliyoruz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken en büyük ve çılgın projemiz insanımıza, çocuklarımıza ve geleceğimize yatırım yapmaktır. İstanbul’un her tarafını şantiyeye çevirelim. Ama orayı hayat kurtaran şantiyelere çevirelim. Ekonomiyi canlandıralım, işsizliğin kıskacındaki insanımıza istihdam yaratalım. Ancak bu kez yatırımı önce insanlığa yapalım, kimsesizliğe ve bir avuç müteşebbise değil. İstanbul’un yanı sıra şu anda kenarda bekleyen deprem bölgesine de örnek bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu davet, büyük ölçekli bir insanlık projesi içindir. Her an tedbirli hareket etmek, her an bilimle hareket etmek çok değerli. Şu anda o bölgede enkaz kaldırma denilen bir facianın yaşandığını kendi gözlerimle gördüm. AFAD’a gidip en üst düzey yetkililerle 2 saat görüşerek onlara bilimsel raporlar vererek tüm korkularımı anlattım.

1999 MARMARA DEPREMİ BİR OLAY DEĞİL, BİR MİLAT OLMUŞTUR: Sosyal bilimcilerin “olay” dedikleri bir kavramı vardır. Bazen büyük çaplı gelişmeler olduğunu söylüyorlar ama bir kısmı olay olarak tarihe geçiyor. Bazıları ilk başta bir “olay” olarak düşünülür, ancak daha sonra “saman alevi” olmanın ötesinde bir etkisinin olmadığı anlaşılır. Eğer bir şey mevcut anlayışları, uygulamaları, inançları ve gerçekleri bir daha geriye gitmeden değiştiriyorsa buna “olay” deriz. Biz de beyin sarsıntısı nedeniyle yaşadığımız acıları büyük bir dönüşümün itici gücüne dönüştürmek zorundayız. Çünkü bu büyük felaket, tarihe Kahramanmaraş Sarsıntısı olarak geçecek bu “olay” tüm geleceğimizi değiştirecek. Aslında bir kırılma noktasıdır. 1999 yılında Marmara büyük bir deprem yaşadı. Orada da büyük kayıplar verdik. 17 binin üzerinde insanımızı kaybettik. Çok sayıda yerleşim etkilendi. Yer yer kaos yaşandı. Altyapı ve yollar zordu. Kahramanmaraş Sarsıntısı, geçen 24 yılda pek bir şeyin değişmediğini, bazı şeylerin ve bazı kurumların daha da kötüye gittiğini gösterdi. İmar sistemi bunun en güzel örneğidir. Devlet kurumlarının etkin müdahalesinde yaşanan rezalet bunun bir örneğidir. Lojistik alanında yaşanan sorunlar buna bir örnektir. Uzatmayacağım ama 24 yıl afet alanında kesinlikle bir zihniyet ve yaklaşım değişikliği getirmedi. 1999 Marmara Depremi binlerce insanımızı kaybetmemize rağmen bir olay ya da milat olmadı. Çok daha büyük kayıpların ve yıkımların yaşandığı Kahramanmaraş’taki depremin de aynı kaderi paylaşmasına izin veremeyiz. Bakıyoruz ki bu tür büyük olumsuzlukları milat haline getirmiş toplumlar var. Allah aşkına bunu yapabilenler var, bize ne oluyor? Örneğin, Şili büyük depremlerden ders çıkardı ve yaklaşımını neredeyse tamamen değiştirdi. Turistlere bir broşür veriyor, burası şok ülkesi, her an sallanabilir, binalarımız sağlam diye bulunduğunuz binadan ayrılmayın. Şili bunu Güney Amerika üs coğrafyasında başarabilmiştir.

ÇOCUKLARIMIZA, GENÇLERİMİZE, KÜÇÜK ÇOCUKLARIMIZA BUNU SİZE NASIL YAPTIK: Bugün bir başarı hikayesi olarak anlatılıyor. Neyi kaçırıyoruz Allah aşkına? Çocuklarımıza, gençlerimize, küçücük çocuklarımıza, 15 gündür saçları yıkanmayan çocuklarımıza sarsıntı bölgesinde baktığımda hissettiğim duygu bu. Bunu sana nasıl yaptık? Gençlere bir başlangıç ​​yapalım dedim, bizim başaramadığımızı siz başaracaksınız diyorum. Çağrım burada. Son depremi yerel yönetimler, merkezi yönetim, üniversiteler ve meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve uzman kuruluşlarla ama en önemlisi tüm bilinçli insanlarımızla bir milat, hadise yapalım. Resmi olarak 45 bine yakın kişinin kaybıyla sonuçlanan bu büyük facia milat olsun. Şehirlerimizi yaşam ve insan merkezli yapalım. Şehirleri bir para basma makinesi, bir rant aracı olarak görmekten bir an önce uzaklaşalım ve bunu hafızalarımızdan silelim, şehirlerimiz beton bloklar değil, medeniyetin yükseldiği yerler olsun. Bunu yapabiliriz. İçinde bulunduğumuz bu coğrafyada yapamıyoruz, yapmak zorundayız. Dünya tarihine baktığımızda bu kadim coğrafyanın bize yüklediği sorumluluktur. Eksiklerimizden öğrenerek daha inançlı, daha insani ve daha parlak bir gelecek inşa edebiliriz. Bunu yapacak insan gücümüz, entelektüel sermayemiz ve finansal gücümüz var. Artık milli bir gayemiz, milli irademiz olsun. Binlerce yıldır süregelen apaçık gerçeği göz ardı etmeyelim. Aklımızı ve irademizi kullanarak bu toprakları çocuklarımız ve torunlarımız için dünyanın en sadık coğrafyası haline getirelim. Bu duygularla her birinize bilginiz, zamanınız ve emeğiniz için teşekkür ediyorum. Bu toplantının hepimiz için verimli sonuçlar getirmesini temenni ediyorum.”

Kaynak: ANKA / Güncel
Bu haber ANKA tarafından hazırlanmış olup Haberler.com tarafından herhangi bir editoryal müdahalede bulunulmamıştır. ANKA tarafından hazırlanan tüm haberler web sitemizde hazırlandığı şekliyle otomatik olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla haberin genel muhatabı ANKA kurumudur.

kula-ajans.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu